EKSEN Dokuz Eylül University Journal
Not a member yet
57 research outputs found
Sort by
Reading of Children\u27s Perception of Space Through Children\u27s Drawings of School Spaces with Different Urban Environments
Bu çalışmada, çocukların okul çevrelerini nasıl algıladıklarını anlamak ve bu algının çocuk çizimleri aracılığıyla nasıl ifade edilebileceğinin keşfedilmesi hedeflenmiştir. Literatürde çocuk çizimleri üzerinden mekân algısını anlamaya yönelik çalışmalar sıkça yapılmıştır, ancak bu çalışma örneklemin kentsel imge bakımından farklılık gösteren çevrelerden seçilmesi ölçütüne göre kurgulanması açısından bir boşluğu doldurmaktadır. Çocuğun okul mekânını algılama sürecinde, ilkokul binası ve okulun kentsel doku ve çevre ile kurduğu ilişkilerin, çalışma kapsamında bilişsel harita işleviyle kullanılan çocuk çizimleri üzerinden görsel analiz yapılarak, ortak mekânsal temalara ulaşılarak, çizimlerin bu temalar doğrultusunda değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu çalışmanın amacı, kentsel imge kavramı bakımından farklı kentsel dokularda bulunan okullardaki çocukların okul mekânı ve çevresini nasıl algıladığı üzerine kurgulanmıştır. Bu doğrultuda Eskişehir ili içerisinde, sahip olduğu kentsel imgeler bakımından farklı çevrelere sahip, farklı kentsel dokular içerisinde bulunan dört ayrı okul, durum çalışması kapsamında belirlenmiştir. Bu okullarda seçilen sınıflardaki toplam 93 çocuğun “okul ve çevresi” konulu çizim yapması sağlanarak bu çizimlerin içeriklerinin incelenmesi ile ulaşılan mekânsal temalara göre analiz edilmesi amaçlanmıştır. Temaların elde edilmesi, görsel doküman olarak çocuk çizimlerinin araştırmacı tarafından tek tek incelenmesi sonrasında, çizimlerin içeriklerine göre analiz edilmesi sürecine dayanmaktadır. Çalışma bulguları arasında çizimlerde ortak temaların tespiti gösterilebilir: “Okul Binası ve Giriş”, “Etkinlik/Oyun Alanları”, “Bahçe Sınırı”, “Gökyüzü Vurgusu”. Çalışma sonucunda tüm çizimler okullar özelinde bu temalara göre değerlendirilmiş, okul yapısının mekânsal özellikleri ve bulundukları kentsel çevrenin çocuk çizimleri ile doğrudan ilişkilendiği gözlemlenmiştir. Çalışmanın, çocukların mekân algılarına ilişkin çizimler üzerinden bilgi edinilebileceğini göstermesi bakımından literatüre özgün katkı sunması hedeflenmiştir.This study aims to understand how children perceive their school environments and to explore how these perceptions can be expressed through children\u27s drawings. In the literature, numerous studies have been conducted to understand spatial perception through children\u27s drawings. However, this study fills a gap by selecting the sample based on environments that differ in terms of urban image. The study aims to conduct a visual analysis of children\u27s drawings, used as cognitive maps, to understand the relationships between the primary school building and its urban context and surroundings, and to identify common spatial themes. The aim of this study is designed to investigate how children in schools located in different urban textures perceive the school environment. Four different schools located in various urban contexts with distinct urban images within the province of Eskişehir were selected as case studies. A total of 93 children were asked to create drawings on the theme of "school and its surroundings," and these drawings used as a visual document and were analyzed according to the spatial themes identified from their content. The common themes identified in the drawings among the study\u27s findings include "School Building and Entrance," "Activity/Play Areas," "Garden Boundary," and "Sky Emphasis." The results of the study are expected to contribute to a different perspective on evaluating children’s relationships with the urban environment and school buildings and to the development of urban policies that support the healthy development of children. It was observed that the spatial characteristics of the school structures and their urban environments were directly reflected in the children’s drawings The study aims to make a distinctive contribution to the literature by demonstrating that insights into children\u27s spatial perceptions can be obtained through their drawings
Building Central Anatolia with City Beautiful: 1940 Planning Experience of Çorum and Surroundings
1923 yılında Cumhuriyet’in kurulmasıyla iktisadi bağımsızlığın koşutu olarak kalkınma ilkesi benimsenmiştir. Kalkınma mecburiyetinin ve iktisadi gelişimin başarısında kent planlama önemli bir aygıt olarak görülmüş ve 1923-1940 yılları arasında 125 adet kent ve kasaba planlanmıştır. Erken Cumhuriyet Döneminde kent planlama deneyimi incelendiğinde görülür ki planlı kentler sanayi, tarım ve ticaret odakları olarak demiryolu ve karayolu ağı ile bütünleşiktir ve sanayi programının bir parçasıdır. Bu üçlü yapı büyüme kutupları tartışmasını gündeme getirmektedir. Bahsi geçen büyüme kutuplarından biri Çorum ve çevresindeki yerleşmelerin çeşitli roller atfedilerek planlandığı ve bütünleştiği Orta Anadolu tarımsal büyüme kutbudur. Bu çalışma Çorum ve çevresindeki yerleşmelerin kalkınmada tarımsal büyüme kutbu rolü oynadığı planlama deneyimini güzel kent hareketi çerçevesinde incelemektedir. Çalışmanın bulguları göstermiştir ki, sanayi ve ticaret faaliyetlerini odağına alan diğer büyüme kutuplarından farklı olarak Orta Anadolu büyüme kutbu yerleşmelerin mevcut üretimlerini, yaşam biçimlerini ve estetik değerlerini tek bir potada eritmeyi amaçlamıştır. Çorum, güzel kent yaklaşımı ile planlanmayan tek kent olarak bir kırsal, idari ve modern kentsel merkez işlevi görmüştür. İskilip kentsel işlevleri kırsal estetikle bir araya getiren bir kırsal model olurken, Alaca kasabası bir mübadil konutları kasabası biçiminde planlanmıştır. Osmancık, tarım odaklı bir planlama anlayışı ile planlanmış, Sungurlu ise bir kırsal alt merkez görevini üstlenmiştir.With the establishment of the Republic of Turkey in 1923, the principle of development was adopted parallel to economic independence. Urban planning was seen as an important apparatus for the success of the development imperative and economic growth. Thus, it is no coincidence that 125 cities and towns were planned between 1923 and 1940.When the urban planning experience in the Early Republican Era is examined, it can be revealed that planned cities, as industrial, agricultural, and commercial centers, were integrated with the railway and highway networks and were part of the industrial program. This tripartite structure brings up the discussion of growth poles. One of these growth poles is the Central Anatolian agricultural growth pole, where Çorum and its surrounding settlements are planned and integrated by attributing various roles. This study analyzes the planning experience in which Çorum and its surrounding settlements played the role of an agricultural growth pole in development within the framework of the Beautiful City Movement.The findings of the study show that, unlike other growth poles focusing on industrial and commercial activities, the Central Anatolian growth pole aimed to meld the existing agricultural productions, lifestyles, and aesthetic values of the settlements into a single entity. Çorum, as the only city that was not planned with the Beautiful City approach, functioned as a rural, administrative, and modern urban center. While İskilip was a rural model combining urban functions with rural aesthetics, the town of Alaca was planned as a town of immigrant settlements. Osmancık was planned with an agriculture-oriented planning approach, while Sungurlu served as a rural sub-center
Başyazı
As the academic year concludes at Dokuz Eylül University Faculty of Architecture and summer holiday begins, we, as the EKSEN JFA Editorial team, have diligently completed our work to present the June Issue to our readers. We are delighted to include esteemed academicians who have contributed internationally recognized works on our Editorial Board for our new issues. We extend our gratitude to everyone who has supported our journal, both in the past and in this issue. This issue includes two articles that explore historical periods from architectural and planning perspectives, alongside others covering diverse topics such as spatial analysis of earthquake damages, children\u27s spatial perception, and the use of glass materials in facades. In the first article, titled "A Collective Approach to the Production of the Modern: The Case of Antalya Yalı Apartment," Esin Bölükbaş Dayı and Funda Alyanak Kaya document the architectural design and construction processes of a building erected in 1957, presenting an exemplar of modern architectural principles. The second article, "Building Central Anatolia with City Beautiful: 1940 Planning Experience of Çorum and Surroundings" by Emel Karakaya Ayalp, explores planning experiences during the Early Republican Period, examining the influence of the city beautiful movement on Central Anatolia growth pole. In the article, titled "Parameter and Calculation Discussions on the Spatial Distribution of February 06, 2023, Kahramanmaraş Earthquakes", Ceren Ağın Gözükızıl and Senem Tezcan discusses data measurement related to damages from the Kahramanmaraş Earthquake using Geographic Information Systems, comparing calculation methods. Özlem Kurt Çavuş, in the article "Reading Children’s Perception of Space through Children’s Drawings on School Spaces in Different Urban Environments" evaluates children’s drawings from selected primary schools in Eskişehir, exploring how children perceive their school environments. Lastly, in "Investigation of Advanced Glass Materials Used Passively in Solar Control” by Fatma Gizem Gezer and Müjde Altın, various glass types used for solar control on building facades are examined, detailing their characteristics, advantages, and disadvantages. We extend our sincere thanks to all the authors, referees, and technical publication editors who contributed to this issue. We invite submissions for our December issue and wish you a pleasant read.Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde akademik yıl sona ererken ve yaz tatili başlarken EKSEN MFD Editör ekibi olarak Haziran Sayısını okuyucularımıza sunmak için çalışmalarımızı titizlikle tamamladık. Yeni sayımızda Editör Kurulumuzda uluslararası alanda tanınan çalışmalara katkıda bulunan değerli akademisyenleri dahil etmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz. Dergimizi hem geçmişte hem de bu sayıda destekleyen herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Bu sayıda, deprem hasarlarının mekansal analizi, çocukların mekansal algısı ve cephelerde cam malzemelerin kullanımı gibi çeşitli konuları ele alan makalelerin yanı sıra mimari ve planlama perspektiflerinden tarihsel dönemleri inceleyen iki makale yer alıyor. “Modernin Üretiminde Kolektif Bir Yaklaşım: Antalya Yalı Apartmanı” başlıklı ilk makalede Esin Bölükbaş Dayı ve Funda Alyanak Kaya, 1957\u27de inşa edilen bir binanın mimari tasarım ve inşa süreçlerini belgeliyor ve modern mimarlık ilkelerinin bir örneğini sunuyor. Emel Karakaya Ayalp\u27e ait “Orta Anadolu’yu “Güzel Kent” ile İmar Etmek: 1940 Çorum ve Çevresinin Planlama Deneyimi” adlı ikinci çalışma, Erken Cumhuriyet Dönemindeki planlama deneyimlerini inceleyerek, Orta Anadolu büyüme kutbunda güzel kent hareketinin etkilerini inceliyor. “06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Mekânsal Dağılımına Dair Parametre ve Hesaplama Tartışmaları” adlı makalede, Ceren Ağın Gözükızıl ve Senem Tezcan, Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanarak Kahramanmaraş Depremi\u27nden kaynaklanan hasarlarla ilgili veri ölçümünü ele alıyor ve hesaplama yöntemlerini karşılaştırıyor. Özlem Kurt Çavuş, “Çocuk Mekân Algısının Farklı Kentsel Çevrelerdeki Okul Mekânları Üzerinden Çocuk Çizimleri Yoluyla Okunması” başlıklı makalede, Eskişehir\u27deki seçilmiş ilkokullarındaki çocuk çizimlerini değerlendirerek çocukların okul ortamlarını nasıl algıladıklarını araştırıyor. Son olarak, Fatma Gizem Gezer ve Müjde Altın\u27ın “Güneş Kontrolünde Pasif Olarak Kullanılan Gelişmiş Cam Malzemelerin İrdelenmesi” adlı makalesinde bina cephelerinde güneş kontrolü için kullanılan çeşitli cam türleri incelenerek özellikleri, avantajları ve dezavantajları ayrıntılı olarak açıklanıyor. Bu sayıya katkıda bulunan tüm yazarlara, hakemlere ve teknik yayın editörlerine içten teşekkürlerimizi iletiyoruz. Aralık sayımız için yazılarınızı bekliyoruz ve keyifli okumalar diliyoruz
06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Mekânsal Dağılımına Dair Parametre ve Hesaplama Tartışmaları
City planning produces documents that include many variables and direct the development of cities. While doing this, analysis, synthesis, and plans that make decisions based on these are essential tools. At these stages, Geographic Information Systems facilitate, allowing spatial data to be evaluated together, data from different disciplines to be spatialized, and data to be visualized in the real place. In particular, it allows us to monitor the spatial distribution of the data. One of these data is a disaster. On February 06, 2023, two earthquakes occurred in Kahramanmaraş, 9 hours apart, with the epicenter first in Pazarcık and then in Elbistan districts. Earthquakes were felt in a wide area covering Southeastern Anatolia, Eastern Anatolia, Central Anatolia, and the Mediterranean Regions. However, earthquakes have caused us to re-question many assumptions, from prepared disaster response documents to possible disaster scenarios. After these earthquakes, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa, Batman, Bingöl, Kayseri, Mardin, Niğde and Tunceli were accepted as "Disaster Areas Affecting General Life." After the disaster in these provinces, a damage assessment study was carried out by the Ministry of Environment, Urbanization, and Climate Change. Data sets were created in the study according to the data obtained during the suspension process of these determinations. However, various calculation methods are applied to determine the parameters by which the spatial distributions of these data can be measured. The study aims to discuss the possible parameters with the data produced due to different approaches.Şehir planlama, birçok değişkeni içeren ve kentlerin gelişimine yön veren belgeleri üretmektedir. Bunu yaparken analiz, sentez ve bunların bütünü üzerinden kararlar ortaya koyan planlar önemli araçlardır. Bu aşamalarda mekâna dair verilerin bir arada değerlendirilmesine, farklı disiplinlerden verilerin mekansallaşmasına, gerçek yer üzerinden verilerin görselleştirilmesine olanak sağlayan Coğrafi Bilgi Sistemleri kolaylaştırıcı bir rol üstlenmektedir. Özellikle verilerin mekânsal dağılımını izlememizi sağlamakta ve kolaylaştırmaktadır. Bahsedilen bu verilerden bir tanesi de afet verileri olmaktadır. 06 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta 9 saat arayla önce Pazarcık sonra Elbistan ilçelerinin merkez üssü olduğu iki deprem gerçekleşmiştir. Depremler Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerini kapsayan geniş bir alanda hissedilmiştir. Kahramanmaraş merkezli depremlerin etki alanlarının ve yol açtığı hasarların büyüklüğü, hazırlanan afetle mücadele belgelerinden olası afet senaryolarına kadar birçok kabulümüzü tekrar sorgulamamıza nenden olmuştur. Yaşanan bu depremler sonrasında Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elâzığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa, Batman, Bingöl, Kayseri, Mardin, Niğde ve Tunceli “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” olarak kabul edilmiştir. Bu illerde yaşanan afet sonrasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hasar tespit çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu tespitlerin askı sürecinde edinilen veriler baz alınarak çalışmada veri setleri oluşturulmuştur. Ancak bu verilerin mekânsal dağılımlarının hangi parametrelerce ölçülebileceği üzerine çeşitli hesaplama yöntemleri uygulanmakta ve genel geçer tek bir yöntem kabul edilmemektedir. Buradan yola çıkarak bu çalışma farklı yaklaşımlar sonucu üretilen verilerle olası parametrelerin neler olabileceğini, bu parametrelerin birbiri arasındaki benzerlik ve farklılıkları üzerinden tartışmaya açmayı hedeflemektedir
PARAMETRIC DESIGN AS A CREATION TOOL FOR CULTURAL SPACE: THE CASE OF LISBON MUSEUM OF ART, ARCHITECTURE AND TECHNOLOGY
Bu çalışmanın amacı, toplumların kültürlerini mimarlık aracılığı ile yeniden oluşturmalarında parametrik tasarım anlayışının sağladığı olanakları, göstergebilim ve mimarlık ilişkisi kapsamında biçimsel ve anlamsal olarak incelemektir. Bununla beraber, birer iletişim aracı olan kültür ve mimarlığın işlevselci mimarlıkla bozulmuş ilişkilerinin parametrik tasarım aracılığı ile çağdaş biçimde nasıl yeniden kurulabileceği irdelenmektedir. Bu bağlamda, ekonomi ve teknolojinin etkisiyle değişen sanat ve mimarlık kültürünü parametrik tasarım aracılığı ile yeniden ele alan Portekiz’deki Lizbon Sanat, Mimarlık ve Teknoloji Müzesi (MAAT) incelenmiştir. Yapının seçiminde, içinde bulunduğu tarihi çevrenin kültürel dokusunu tamamlayıcı niteliğe sahip olması, bünyesinde temsil ettiği toplumun farklı kültür katmanlarını geçmiş ve gelecek bağlamında barındırması ve bunları çağdaş bir şekilde sunması, önemli rol oynamıştır. Çalışmada seçilen müzenin temsil ettiği mimarlık, kültür ve anlam ilişkilerini analiz edebilmek ve bu ilişkilerin parametrik tasarımla bağlantısını anlayabilmek için, kültürü ve sembolize ettiği anlamları çözümleme yöntemi olan göstergebilimin farklı yaklaşımları kullanılmıştır. Müze, mimari bir gösterge olarak ele alınmış ve kültürel iletişimin nitelikleri; biçim, anlam, strüktür, malzeme ve bunların kültürle ilişkileri üzerinden analiz edilmiştir. Çalışmada, betimsel tarama yöntemi izlenmiş olup Umberto Eco’nun anlam yaklaşımı ve Roman Jakobson’un iletişim modelinin işlevsel analizleri kullanılmıştır. Yapı ve mimari bileşenleri, temsil ettikleri kültürel semboller ve anlamları, söz konusu yöntem ile ele alınarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuç bölümünde, bu kültür yapısı üzerinden, parametrik tasarım kullanılarak mimari – kültür, mimari – anlam ve kültür – mimari malzeme ilişkilerinin yeniden nasıl üretildiği analiz edilmiştir. Çalışmanın özgünlüğü, parametrik tasarım anlayışının mimarlık ve kültür ilişkisini yeniden kurgulama potansiyelini ortaya koymasıdır.The aim of this study is to examine the opportunities provided by parametric design in the reformation of cultures through architecture, in both formal and semantic aspects, within the scope of semiotics and architecture. Additionally, it explores how the functionalist relationship between culture and architecture, both serving as means of communication, can be reestablished in a contemporary context through parametric design. In this context, the Museum of Art, Architecture and Technology (MAAT) in Lisbon, Portugal, is examined as a case study that reinterprets the changing art and architectural culture influenced by economy and technology through parametric design. In the selection of the structure, several factors played a significant role, including its ability to complement the cultural fabric of its historical surroundings, the capacity to encapsulate various cultural layers of the society it represents in the context of the past and future, and its ability to present them in a contemporary manner. To analyze the architecture, culture, and meaning relationships represented by the case study and understand their connection to parametric design, various approaches of semiotics, a method for decoding culture and symbolized meanings, were employed. The museum was considered as an architectural sign, and the qualities of cultural communication were analyzed through form, meaning, structure, material, and their relationships with culture. The study follows a descriptive scanning method, employing Umberto Eco\u27s approach to meaning and functional analyses of Roman Jakobson\u27s communication model. The building and its architectural components, the cultural symbols they represent, and the meanings they convey were analyzed using this method. In the conclusion of the study, it analyzes how architecture – culture, architecture – meaning, and culture – architectural material relationships are redefined using parametric design through this building. The contribution of this study lies in its potential to redefine the relationship between architecture and culture through parametric design approach
KENTSEL TASARIMIN KENT KİMLİĞİNİN İNŞASI ÜZERİNDE ETKİLERİ: KIZILAY VE KIZILIRMAK MAHALLELERİ
The main aim of this article is to discuss the effects of urban design on the construction of urban identity. Urban identity is a phenomenon that refers to the unique characteristics of a city. In recent decades, cities have been questioned for the loss of their distinctiveness, resulting in an increasing number of cities that look alike. Consequently, research on place-making and identity development has gained significance. Thus, this paper aims to investigate the effects of urban design on the construction of new city identities. The main hypothesis of the research is that "Urban design affects the construction of urban identity." The hypothesis is tested through two case studies in Ankara: Kızılırmak and Kızılay Neighborhoods. The case study areas are compared by analyzing Ankara development plans, evaluating old photos, texts, and maps, conducting observations and interviews, and performing spatial analysis on both cases. The research defines three main parameters, each consisting of a group of sub-parameters, to extract the effects of urban design on urban identity construction, as discussed theoretically. The research findings demonstrate that the elements of urban identity construction differ between the two cases and point to the significance of urban design on urban identity construction.Bu makalenin temel amacı, kentsel tasarımın kent kimliğinin inşasına etkilerini tartışmaktır. Kent kimliği, kentin özgün özelliklerini ifade eden bir olgudur. Son dönemlerde, kentlerin kendilerine özgü niteliklerini kaybetmeleri önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir. Bu durum birbirine benzeyen kentlerin sayısı giderek artmasına neden olmaktadır. Buna bağlı olarak yer oluşturma ve kimlik geliştirme araştırmaları da önem kazanmıştır. Bu nedenle, bu makalede kentsel tasarımın kent kimliğinin inşasına etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmanın temel hipotezi kentsel tasarımın kent kimliğinin inşasını etkilediği konusuna odaklanmaktadır. Hipotez, Ankara\u27daki iki örnek alan araştırması üzerinden incelenmiştir. Araştırma alanı olarak Kızılırmak ve Kızılay mahalleleri seçilmiştir. Örnek araştırmalar kapsamında Ankara imar planları incelenmiş, eski fotoğraflar, eski metinler ve haritalar değerlendirilmiş, gözlem ve görüşmeler gerçekleştirilmiş ve her iki araştırma alanının mekansal analizi yoluyla değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırmanın teorik tartışmaları kapsamında ise kentsel tasarımın kent kimliği oluşumu üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için üç parametre grubu tanımlanmıştır. Söz konusu parametreler çerçevesinde yapılan araştırmanın sonuçları, örnek araştırma alanlarının kent kimliğine etki eden özelliklerinin farklılıklar taşıdığını ve kentsel mekanın inşasının kent kimliğinin oluşumundaki önemini göstermiştir
Editoryal
Since the publication of the December issue of the EKSEN JFA, critical agendas both in the country and in the world have shown that as professionals and academics in the field of urban planning and architecture, we have a lot to say and a lot of responsibility to take. As a preliminary matter, we would like to extend our heartfelt condolences and wishes for a speedy recovery to those who have suffered losses of life, loved ones, and residences as a result of the earthquakes that occurred on February 6, 2023. The losses we have experienced due to the earthquake have necessitated a re-evaluation of our professions, particularly in regard to the application and inspection procedures. Nevertheless, epidemic conditions, the effects of which we have not yet been able to eliminate, climate change, where seasonal norms are lost and whose effects are increasingly catastrophic, social, and spatial problems, migration, and urban transformation processes that develop along with it continue to be other important agenda items. This issue also overlaps with similar agendas and also presents research in areas such as transportation, infrastructure, housing, preservation, and building materials. This issue includes eight research articles and three review articles. This issue of EKSEN JFA is indexed by several international indexes. We have also submitted the journal for evaluation by the TRDizin index and eagerly await the results. Our goal is to achieve recognition from international field indexes for our future issues and we strongly encourage submissions, especially in English. Finally, as Co-Editors, we would like to thank our technical editorial team, journal boards, referees, and authors who contributed to the publication of this issue. We hope you a pleasant read.EKSEN MFD’nin Aralık sayısının yayınlanmasından bu yana hem ülke hem de dünyadaki kritik gündemler, şehir planlama ve mimarlık alanında profesyoneller ve akademisyenler olarak söyleyecek çok sözümüz ve alacak çok sorumluluğumuz olduğunu göstermiştir. Öncelikle, 6 Şubat 2023 tarihi itibariyle meydana gelen depremler sırasında hayatlarını, yakınlarını ve evlerini kaybedenlere ve zarar gören herkese baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Deprem nedeniyle yaşadığımız kayıplar meslek alanlarımızın özellikle uygulama ve denetim sürecinin yeniden sorgulanmasını gerektirmektedir. Bununla birlikte etkilerini henüz yok edemediğimiz salgın koşulları, mevsim normallerinin yitirildiği ve gittikçe etkileri afetleşen iklim değişikliği, sosyal ve mekansal sorunları ile göç ve beraberinde gelişen kentsel dönüşüm süreçleri diğer önemli gündem maddeleri olmayı sürdürmektedir. Bu sayımız da benzer gündemlere değinmekte ve aynı zamanda ulaşım, altyapı, konut, koruma ve yapı malzemeleri gibi alanlarda da araştırmalar sunmaktadır. Bu sayı, sekiz araştırma makalesine ve üç derleme makaleye yer vermektedir. Dergimizin bu sayısı çeşitli uluslararası dizinler tarafından taranmaktadır. Ayrıca TRDizin başvurusu yapılmış ve değerlendirme sonucu beklenmektedir. Gelecek sayılarımız için uluslararası alan indekslerini hedeflemekteyiz ve özellikle İngilizce makalelere çağrımızı yenilemekteyiz. Son olarak, Eş-Editörler olarak bu sayının yayınlanmasında emeği geçen teknik yayın ekibimize, dergi kurullarımıza, hakemlerimize ve yazarlara teşekkür ederiz. Keyifli okumalar dileriz
İZMİR-BEŞTEPELER BÖLGESİNDE PLAN STRATEJİLERİNİ YÖNLENDİRECEK DİNAMİKLER VE KENTSEL DÖNÜŞÜM
Bestepeler is an area that makes contact with a multi-layered archaeological and historical area in the historical city center of İzmir and is exposed to different migration processes. For this reason, it is a very complicated, complex and problematic city region in terms of spatial and social development dynamics. In the region, most of which has emerged with illegal constructions, inadequate in terms of technical and social infrastructure facilities and physical and social problems, a need for new planning studies has arisen within the framework of structural risks and the current development plans cannot respond to current conditions. Konak Municipality added an academic content to the subject by signing a protocol with Dokuz Eylül University for a research project work to determine the field data that will be the basis for these studies and the sub-regions that will determine the plan strategies. However, the practices around the region, spatial interventions, the demands of the residents, the political processes and the real estate market components have become an urban renewal area as a whole. This situation has created a new example of the problem of integrating the plan decisions, which are usually followed in planning studies, with the analysis findings. This study includes the findings of the project prepared in cooperation with Konak Municipality and Dokuz Eylül University and the evaluation of the intervention strategies planned for both general and sub-regions. The aim of the study is to present a discussion on how a multi-layered and socially and spatially diverse urban area should be handled within the existing potentials and planning approaches. To bring together the requirements to do this, it was obtained through the determinations and surveys made in the study area between August and October 2018; Then, by mapping these dimensions, the current situation was determined, analysis and syntheses were created and subtractions were made by zoning. The study shows that there is a need for steps and approaches that care about the social and spatial characteristics of the regions shaped by migration in a similar way in the urban transformation processes and that, when considered as a whole, together with their own internal dynamics and environmental values, transform the planning in a way that provides integrity with different interventions.Beştepeler İzmir tarihi kent merkezinde çok katmanlı bir arkeolojik ve tarihsel alan ile temas kurması ve farklı göç süreçlerine maruz kalmış olması sebebiyle, mekânsal ve toplumsal gelişim dinamikleri açısından oldukça karmaşık, kompleks ve bir o kadar da sorunlar içeren bir kent bölgesidir. Birçoğu kaçak yapılaşmalarla ortaya çıkmış olan teknik ve sosyal altyapı olanakları açısından yetersiz, fiziksel ve sosyal sorunları bulunan bölgede yapısal riskler ve geçerli imar planlarının güncel koşullara cevap veremiyor olması çerçevesinde yeni planlama çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Konak Belediyesi, söz konusu çalışmalara temel olacak alan verilerinin ve plan stratejilerini belirleyecek alt bölgelerin belirlenmesine yönelik bir araştırma projesi işi için Dokuz Eylül Üniversitesi ile bir protokol imzalayarak konuya akademik bir içerik kazandırmıştır. Ancak bölge çevresindeki uygulamalar, mekânsal müdahaleler, bölge sakinlerinin talepleri, siyasal süreçler ve emlak piyasası bileşenleri ile bütünlüklü olarak bir kentsel dönüşüm alanı haline gelmiştir. Bu durum planlama çalışmalarında genellikle izlenen plan kararlarının analiz bulguları ile bütünleştirilememesi sorununa yeni bir örnek yaratmıştır. Bu çalışma, Konak Belediyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinin iş birliğinde hazırlanmış projenin ortaya koyduğu bulgular ve hem genel hem de alt bölgeler itibariyle yapılması planlanan müdahale stratejilerinin değerlendirmesini içermektedir. Çalışmada amaçlanan, genel itibariyle çok katmanlı, toplumsal ve mekânsal açıdan çeşitlilik içeren bir kentsel bölgenin var olan potansiyelleri ile planlama yaklaşımları içerisinde nasıl ele alınması gerektiğine dair bir tartışma ortaya koymaktır. Bunu yapabilmek için ihtiyaç duyulan veriler Ağustos-Ekim 2018 tarihleri arasında çalışma alanında yapılan tespit ve anketler ile elde edilmiş; ardından bu veriler haritalandırılarak mevcut durum tespit edilmiş, analizler ile sentezler oluşturulmuş ve bölgelemeler yapılarak çıkarımlar yapılmıştır. Çalışma, benzer nitelikte göçle şekillenen bölgelerin sahip oldukları sosyal ve mekânsal özelliklerini kentsel dönüşüm süreçlerinde önemseyen, bir bütün gibi görünmekle birlikte kendi iç dinamikleri ve çevresel değerleriyle birlikte ele alındığında planlamanın farklı içerikteki müdahaleleri ile bir bütünlük sağlayacak şekilde dönüşümünü gerçekleştiren adımlara ve yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu göstermektedir
METAVERSE VE NFT\u27NİN MİMARLIĞA ETKİLERİ: GELECEĞİN YAPILARI NASIL ŞEKİLLENECEK?
This article focuses on the changing nature of design production in recent years. In particular, design processes have undergone a significant transformation with the widespread use of internet and personal computers. Blockchain technology and the cryptocurrencies it has brought are discussed in relation to this change. In addition, the emergence of the NFT market with the development of cryptocurrencies and its integration with the concept of the Metaverse and Web 3.0 is examined through examples. Potential effects of these developments on the future understanding of architecture are explored. The research is supported by buildings that some architectural offices have designed for the Metaverse. However, the possibility that all these developments may serve as speculative and advertising elements is emphasized.The methods used in the article are conveyed through literature review and sample analysis. NFT studies and the concepts of the Metaverse are thoroughly examined, and opportunities offered by blockchain technology are evaluated. Based on the findings, it is concluded that these technologies are still new, the relationships between benefits and drawbacks are not fully understood, their future usage potential is high, yet they may also pose a danger as elements of speculation; therefore, these technologies should be re-evaluated and supported in future studies.Bu makalede, son yıllarda tasarımın üretim şeklinin değişmesi üzerine odaklanılmıştır. Özellikle internetin ve kişisel bilgisayarların yaygınlaşmasıyla birlikte tasarım süreçleri büyük bir dönüşüm geçirmiştir. Blok zincir teknolojisi ve beraberinde getirdiği kripto paralar bu değişimin bir sonucu olarak ele alınmıştır. Ayrıca kripto paraların gelişimiyle NFT pazarının oluşması ve bu pazarın Metaverse kavramıyla Web 3.0 ile entegre hale gelmesi örneklerle incelenmiştir. Bu gelişmelerin gelecekteki mimarlık anlayışı üzerindeki potansiyel etkileri araştırılmıştır. Araştırma, bazı mimarlık ofislerinin Metaverse için tasarladıkları yapılarla desteklenmiştir. Bununla birlikte, tüm bu gelişmelerin spekülasyon ve reklam amaçlı üretilmiş birer etki unsuru olma olasılığı üzerinde durulmuştur. Makalede kullanılan yöntemler, kaynak taraması ve örnek analizler üzerinden aktarılmıştır. NFT çalışmaları ve Metaverse kavramları detaylı bir şekilde incelenmiş, blok zincir teknolojisinin sunduğu olanaklar değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular doğrultusunda, bu teknolojilerin henüz yeni olduğu, yarar ve zarar ilişkilerinin tam olarak anlaşılamadığı ve gelecekteki kullanım potansiyellerinin yüksek olduğu, ancak aynı zamanda bir spekülasyon unsuru olarak da tehlikeli olabilecekleri üzerinde durulmuş ve gelecek çalışmalarda bunların yeniden değerlendirilip desteklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır
UYARLANABİLİR CEPHELER İLE ENERJİ ETKİN TASARIM
Buildings account for a significant portion of global energy consumption. Both economic and environmental problems caused by energy consumption in buildings increase the importance of energy efficient design every day. The energy consumed in buildings is primarily used to provide user comfort by keeping the indoor-outdoor relationship in balance against the change in climate conditions. For this reason, the role of building facades which are the first point of contact with the external environment has an essential role in energy efficiency. As a solution with the developing technology, adaptive facades that can modify their functions according to certain parameters through materials, systems and components have been developed. This study aims to determine to what extent adaptive facades contribute to energy efficient design. In this regard, first of all, the importance of façades in terms of energy efficiency is emphasized and their relationship with other components of the building is examined. Then certain parameters are identified for energy efficient facade design, highlighting that adaptive facades are the most effective solution to meet these parameters. After defining adaptive facades and distinguishing them from traditional facades, their importance and features, they are divided into two categories as passive and active adaptive facades based on their responses to changing environmental conditions. Afterwards, six examples with adaptive facades are examined and evaluated based on their design approaches, compliance with the identified energy efficient facade design parameters, and the passive-active adaptive facade type they have. As a result, it is determined that adaptive facades contribute significantly to energy efficiency with their responses to energy efficient facade design parameters. In addition, adaptive facades, in which passive and active facade systems are used in an integrated manner, are proposed as the most ideal solution in terms of energy efficiency.Binalar, küresel enerji tüketiminin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Binalarda enerji tüketiminin sebep olduğu hem ekonomik hem de çevresel sorunlar, enerji etkin tasarımın önemini her geçen gün artırmaktadır. Binalarda harcanan enerji genellikle değişen iklim koşullarına karşı iç-dış mekân ilişkisini dengede tutarak, kullanıcı konforunun sağlanması için harcanmaktadır. Bu nedenle enerji verimliliği konusunda dış ortamın yapı ile ilk temas ettiği yüzey olan cephelerin rolü büyüktür. Gelişen teknoloji ile birlikte çözüm olarak malzeme, sistem ve bileşenler aracılığı ile belli parametrelere göre işlevlerinde değişiklik yapabilen uyarlanabilir cepheler geliştirilmiştir. Bu çalışmada, uyarlanabilir cephelerin enerji etkin tasarıma ne ölçüde katkı sağladığının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda, ilk olarak, cephenin enerji verimliliği konusundaki önemi belirtilerek, yapıyı oluşturan diğer bileşenlerle ilişkisi irdelenmiştir. Daha sonra, enerji etkin cephe tasarımı için belli parametreler belirlenmiş ve bu parametreleri karşılayabilecek en etkili çözümün uyarlanabilir cepheler olduğu vurgulanmıştır. Uyarlanabilir cephelerin tanımı, onları geleneksel cephelerden ayıran özellikleri ve önemi belirtildikten sonra, değişen çevresel koşullara verdiği tepkilere göre pasif ve aktif uyarlanabilir cephe olarak iki sınıfa ayrılmıştır. Ardından, uyarlanabilir cepheye sahip altı örnek tasarım yaklaşımları, belirlenen enerji etkin cephe tasarım parametrelerini karşılamaları ve sahip oldukları pasif-aktif uyarlanabilir cephe türüne göre incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda uyarlanabilir cephelerin enerji etkin cephe tasarım parametrelerine verdiği yanıtlar ile enerji verimliliğine önemli ölçüde katkı sağladığı tespit edilmiş, ayrıca pasif ve aktif cephe sistemlerinin birlikte entegre bir şekilde kullanıldığı uyarlanabilir cepheler, enerji etkinliği bakımından en ideal çözüm olarak önerilmiştir