Journal of Applied And Theoretical Social Sciences
Not a member yet
132 research outputs found
Sort by
A The Invasion of Patriarchal Ghost into Different Woman Representations: An Analysis of the Film, Motherland
Giriş: Bu çalışmada Ana Yurdu filmi üzerinden toplumsal cinsiyet olgusu okunmaya çalışılmış ve ataerkil toplumsal düzenin üç önemli figürü incelenmiştir. Bunlardan ilki, egemen ideolojinin taşıyıcısı ve uygulayıcısı olarak Halise; ikincisi, eril tahakküm illüzyonuna inandırılmış ve kadınlık gücünün farkına varamayan Emine; üçüncüsü ise tüm egemen ataerkil değerlere karşı çıkmaya çalışan Nesrin’dir. Çalışmada amaç, kimi yerlerde örtüşen kimi yerlerde ise tümüyle ayrışan kadınlık kimliklerini üç ana karakter üzerinden sosyolojik bağlamda tartışmaktır.
Yöntem: Film, üç ana karakter üzerinden ataerkil pazarlık, aile kurumu ve eril tahakküm kavramları çerçevesinde okunarak kadınların kesişimselliği bağlamında analiz edilmiştir. Filmdeki sahneler, semboller ve diyaloglar feminist çözümleme yaklaşımı ile ele alınmıştır.
Sonuçlar ya da Bulgular: Anne Halise karakteri ataerkil ideoloji ile pazarlığa girerek, kızı Nesrin ile olan ilişkilerini biçimlendirmektedir. Nesrin, ataerkil ideolojinin değerlerine karşı çıkan bir karakter olarak annesi ile sürekli çatışma içeresindedir. Emine ise eril iktidarın kendisini mutlak bir çaresizlik içinde hissettirdiği bir figür olarak temsil edilmektedir.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Ana Yurdu filmi, adeta kadınların ensesinde bir hayalet gibi gezinen ve her şeyi kendi normlarına göre düzenleyen ve disipline eden ataerkil ideolojinin kadınlar üzerinden nasıl yeniden üretildiğini anlamak açısından önem kazanmaktadırIntroduction: This study attempts to read the phenomenon of gender through the film Motherland and examines three important figures of the patriarchal social order. The first of these is Halise as the carriers and implementers of the dominant ideology; the second is Emine, who is convinced of the illusion of male domination and cannot realize her feminine power; and the third is Nesrin, who tries to oppose all dominant patriarchal values. The aim of the study is to discuss the identities of women, which overlap in some places and completely separate in others, in a sociological context through three main characters.
Method: The film was analyzed in the context of women's intersectionality by reading the concepts of patriarchal bargaining, family institution and male domination through its three main characters. The scenes, symbols and dialogues in the film were addressed with a feminist analysis approach.
Results or Findings: The character of Anne Halise negotiates with the patriarchal ideology and shapes her relationship with her daughter Nesrin. Nesrin is in constant conflict with her mother as a character who opposes the values of the patriarchal ideology. Emine is represented as a figure who is made to feel absolute helplessness by the male power.
Discussion or Conclusion: The film Motherland gains importance in terms of understanding how the patriarchal ideology, which hovers around women like a ghost and organizes and disciplines everything according to its own norms, is reproduced through women
Persistent Poverty and Employment Linkages in Türkiye: An Evalulation of the Natural Poverty Level
Giriş: Bu çalışma, Türkiye'de yoksulluk ile istihdam arasındaki ilişkiyi, istihdam esnekliğini hesaplayarak ve mevcut yoksulluk verilerindeki değişimleri analiz ederek incelemektedir. Ayrıca, yoksulluğun kendini sürdürebilen bir yapıya dönüşme ihtimalini değerlendirmek için kavramsal bir çerçeve olarak “doğal yoksulluk” olgusu ele alınmıştır.
Yöntem: Yapılan çalışma temel olarak büyüme, yoksulluk ve istihdam bağlantısını esneklik hesaplamalarına dayanarak analiz etmektedir.
Sonuçlar ya da Bulgular: Yapılan çalışma sonucunda, ekonomik büyüme ve istihdam arasındaki pozitif ilişki bulunmaktadır. Ancak istihdamdaki değişimin bir önceki döneme oranla azalması, sürekli yoksulluk üzerinde artırıcı bir etki yaratmıştır. Gerçekleşen bu değişim, “doğal yoksulluk” düzeyinin artmasında etkili olmuştur.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Yapılan bu çalışma ile doğal yoksulluk olgusu kavramsallaştırılarak yoksulluk ve istihdam bağlantılarının analizine katkı sunulması hedeflenmiştir. Süreklilik içeren yoksulluk düzeyinin varlığı istihdam bağlantısı dikkate alınarak kavramsallaştırılmıştır. Böylelikle Türkiye özelinde işsizlik ve yoksulluk arasındaki ilişki süreğenlik çerçevesinde değerlendirilmektedir.Introduction: This study investigates the relationship between poverty and employment in Türkiye by calculating employment elasticity and examining the changes observed in the available poverty data. Moreover, the phenomenon of "natural poverty" has been examined as a conceptual framework to assess the likelihood of poverty in Türkiye evolving into a self-sustaining condition.
Method: The study is primarily based on poverty, growth and employment linkages based on elasticity calculations.
Results or Findings: The study results indicate a positive relationship between economic growth and employment. However, the decrease in employment growth compared to the previous period has had an amplifying effect on persistent poverty. This change has also contributed to an increase in the rate of natural poverty.
Discussion or Conclusion: This study aims to contribute to the analysis of poverty and employment linkages by conceptualising the notion of natural poverty. The existence of a persistent poverty level is conceptualised by taking into account the employment linkages. Thus, the relationship between unemployment and poverty in Turkey is evaluated within the framework of persistence
Adam Smith’ten John Stuart Mill’e: Klasik İktisatta Denge Arayışı
Giriş: Bu çalışma, Klasik İktisatta denge kavramının Adam Smith’ten John Stuart Mill’e uzanan süreçte nasıl şekillendiğini incelemektedir. Bu konu; piyasa rekabeti, üretim ve bölüşüm üzerine kurulan temel fikirlerin günümüz iktisadî teorileri ve politikaları için hâlâ yol gösterici olması bakımından önemlidir.
Yöntem: Çalışma, literatür taraması ve teorik analiz yöntemine dayalı olarak yürütülmüş; Klasik İktisatçıların eserlerinin yanı sıra bu iktisatçıların çalışmaları ve düşünceleriyle ilgili akademik çalışmalar ve yorumlar kullanılmıştır.
Sonuçlar ya da Bulgular: Yapılan analiz, Smith ve Say’in piyasa mekanizmasına duydukları güvenin, Malthus ve Ricardo’nun işaret ettiği potansiyel dengesizlikler ve durağan durum teziyle önemli ölçüde sınırlandığını ortaya koymuştur. Mill’in yaklaşımı, ekonominin uzun dönem dengesinin hem gelir dağılımı hem de toplumsal normlar tarafından etkilendiğini ve kısa dönemde ise piyasa aktörlerinin yanlış öngörüye ya da bilgiye dayalı eylemlerinin dengesizlikle sonuçlanabileceğini göstermiştir.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Sonuçlar, Klasik İktisadın kendi içinde farklı denge anlayışları barındırdığını ve uzun dönem eğilimlerin yanı sıra kısa dönemde ortaya çıkan dengesizliklerin önemine işaret etmektedir. Bu zengin bakış açısı, günümüz iktisadında büyüme, sürdürülebilirlik ve politika müdahaleleri konusundaki tartışmaları beslemeye devam etmektedir. Gelecekteki çalışmalar, klasik denge yaklaşımını modern kuramsal modellerle karşılaştırarak, tarihsel fikirlerin bugünkü iktisat politikalarına nasıl yön verdiğini daha derinlemesine inceleyebilir.Introduction: This study examines how the concept of equilibrium evolved in Classical Economics, focusing on prominent thinkers from Adam Smith to John Stuart Mill. The research is important because it sheds light on how foundational economic ideas regarding competition, production, and distribution inform present-day theories and policies.
Method: This study was carried out based on a literature review and theoretical analysis; in addition to the works of the Classical Economists themselves, academic studies and commentaries related to their work and ideas were also utilized.
Results or Findings: The analysis shows that the confidence Smith and Say placed in market mechanisms is significantly constrained by the potential instabilities and the stationary state thesis highlighted by Malthus and Ricardo. Mill’s approach indicates that the economy’s long-term equilibrium is shaped by both income distribution and social norms, while in the short term, actions taken by market participants based on incorrect forecasts or incomplete information can result in disequilibrium.
Discussion or Conclusion: The results imply that Classical Economics presents a rich, nuanced view of equilibrium—one that balances the self-correcting nature of markets with critiques about demand, distribution, and long-run stagnation. These insights remain relevant for contemporary discussions on growth, sustainability, and policy interventions. Future research could compare the classical equilibrium framework with modern theoretical models to explore how historical perspectives continue to shape economic thought and policymaking
Nijerya'da İklim Değişikliğinin Sağlık Harcamaları Üzerindeki Asimetrik Etkileri: Doğrusal Olmayan ARDL Modelinden EldeEdilen Kanıtlar
Introduction: This study demonstrates the asymmetric impacts of climate change on Nigeria's health expenditures. Climate change has been acknowledged as one of the greatest environmental challenges facing the globe and posing serious threat to human health. The increasing prevalence of climate-sensitive diseases across the world today is largely as a result of environmental degradation. The climate shocks and the associated extreme weather conditions have imposed greater challenges on human health, leading to increase in government and household health expenditures.
Method: A time series analysis was conducted using non-linear autoregressive distributed lag (NARDL) approach in conjunction with Granger causality test over the period spanning from 1990 to 2023. We measure climate change using carbon emission (CO2) and temperature anomalies. To ascertain the possible asymmetric effects of the variables, we decompose carbon emission (CO2) and temperature anomaly into positive and negative partial sums.
Results or Findings: Findings show that positive temperature and CO2 shocks significantly increase costs in both short and long terms, highlighting the urgency for climate action. Conversely, negative CO2 shocks yield long-term health expenditure reductions, showcasing mitigation’s potential. The established unidirectional causality from CO2 emissions to per-capita health spending strengthens the case for targeted emission reduction policies.
Discussion or Conclusion: The finding that a positive shock in temperature and CO2 significantly increases health expenditures underscores the urgent need for climate mitigation strategies.Giriş: Bu çalışma, iklim değişikliğinin Nijerya'nın sağlık harcamaları üzerindeki asimetrik etkilerini göstermektedir. İklim değişikliği, dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük çevresel zorluklardan biri olarak kabul edilmekte ve insan sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Günümüzde dünya genelinde iklime duyarlı hastalıkların artan yaygınlığı büyük ölçüde çevresel bozulmanın bir sonucudur. İklim şokları ve ilişkili aşırı hava koşulları, insan sağlığı üzerinde büyük zorluklar yaratmış ve hükümet ve hanehalkı sağlık harcamalarında artışa yol açmıştır.
Yöntem: 1990'dan 2023'e kadar olan dönemde Granger nedensellik testiyle birlikte doğrusal olmayan otoregresif dağıtılmış gecikme (NARDL) yaklaşımı kullanılarak bir zaman serisi analizi yürütülmüştür. İklim değişikliği, karbon emisyonu (CO2) ve sıcaklık anomalileri kullanarak ölçülmüştür. Değişkenlerin olası asimetrik etkilerini belirlemek için karbon emisyonu (CO2) ve sıcaklık anomalisi pozitif ve negatif kısmi toplamlara ayrılmıştır.
Sonuçlar ya da Bulgular: Bulgular, pozitif sıcaklık ve CO2 şoklarının hem kısa hem de uzun vadede maliyetleri önemli ölçüde artırdığını ve iklim için eyleme geçmenin aciliyetini vurgulamaktadır. Tersine, negatif CO2 şokları uzun vadeli sağlık harcamalarında azalmaya yol açar, bu da CO2’i azaltmanın potansiyel etkisini göstermektedir. CO2 emisyonlarından kişi başına düşen sağlık harcamalarına doğru kurulan tek yönlü nedensellik, emisyon azaltma hedefli politikaların uygulanmasının gerekliliğini güçlendirmiştir.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Sıcaklık ve CO2'deki pozitif şokun sağlık harcamalarını önemli ölçüde artırdığı bulgusu, iklim değişikliğiyle mücadele stratejilerine acil ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur
Kurumsal Sürdürülebilirliği Etkileyen Kritik Faktörlerin Analitik Haritalandırılması: Ağ Temelli Bir Perspektif
Introduction: This study identifies and maps the critical factors influencing corporate sustainability by examining its intellectual, thematic, and social evolution within academic literature. It particularly emphasises the role of environmental, social, economic, and governance (ESG) dimensions in shaping corporate sustainability discourse.
Method: A bibliometric and network-based analysis was conducted on 1,139 academic articles published between 2003 and 2025, sourced from the Web of Science Core Collection. The analysis utilised the R-based Biblioshiny interface from the bibliometric package to perform co-occurrence mapping, thematic clustering, trend analysis, and collaboration network visualisation.
Results or Findings: The results show a consistent rise in scholarly output on corporate sustainability, with an annual publication growth rate of 17.13%. Thematic mapping identified key clusters centred on "performance," "management," and "governance." Recent trends show a growing focus on themes such as transparency, ESG reporting, and stakeholder equity. A geographical analysis revealed dominance by North American and European institutions while increasing contributions from developing countries reflect a broader global engagement.
Discussion or Conclusion: Corporate sustainability has transformed from a normative concern into a multidimensional strategic priority within organisational and academic spheres. This study offers a comprehensive analytical foundation for future research and supports efforts by scholars, practitioners, and policymakers to integrate ESG principles into sustainable corporate governance.Giriş: Bu çalışmanın amacı, kurumsal sürdürülebilirliği etkileyen kritik faktörleri belirlemek ve bu alandaki akademik literatürün entelektüel, tematik ve sosyal evrimini haritalandırmaktır. Özellikle çevresel, sosyal, ekonomik ve yönetişim (ESG) boyutlarının kurumsal sürdürülebilirlik söylemini nasıl şekillendirdiği üzerinde durulmaktadır.
Yöntem: 2003–2025 yılları arasında yayımlanan ve Web of Science Core Collection veri tabanından elde edilen 1.139 akademik makale üzerinde bibliyometrik ve ağ tabanlı bir analiz gerçekleştirilmiştir. Analiz sürecinde, bibliometrix paketine entegre R tabanlı Biblioshiny arayüzü kullanılarak eş-ortaya çıkış haritaları, tematik kümelenmeler, eğilim analizleri ve iş birliği ağları görselleştirilmiştir.
Sonuçlar ya da Bulgular: Kurumsal sürdürülebilirlik konusundaki akademik yayınlarda istikrarlı bir artış gözlemlenmiş olup, yıllık yayın artış oranı %17,13’tür. Tematik haritalama sonucunda “performans”, “yönetim” ve “yönetişim” kavramlarının öne çıktığı tespit edilmiştir. Son yıllarda şeffaflık, ESG raporlaması ve paydaş eşitliği gibi temaların ön plana çıktığı belirlenmiştir. Coğrafi analizlerde Kuzey Amerika ve Avrupa kurumlarının baskınlığı görülmekle birlikte, gelişmekte olan ülkelerin katkısında da artış olduğu dikkate değerdir.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Kurumsal sürdürülebilirlik, etik bir kaygıdan çok boyutlu stratejik bir önceliğe dönüşmüştür. Bu çalışma, gelecekteki araştırmalara analitik bir temel sunmakta ve ESG ilkelerinin sürdürülebilir kurumsal yönetişime entegrasyonu konusunda akademisyenler, uygulayıcılar ve politika yapıcılara değerli içgörüler sağlamaktadır
Factors Determining Capital Structure in the Turkish Banking Sector: A MARS Approach
Giriş: Bu çalışmada Türk Bankacılık Sektörünün sermaye yapısını etkileyebilecek bankaya özgü ve makroekonomik faktörler ele alınmıştır. Bankacılık sektörünün sağlıklı olması temelde iki tarafa bağlıdır: Varlık yapısının sağlıklı olması, sermaye yapısının sağlam olması. Bu nedenle, bankacılık sektöründe sermaye yeterliliğinin analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yöntem: 64 bankanın 2012:10-2024:12 dönemi aylık verileri ile MARS (Çok Değişkenli Uyarlanabilir Regresyon Eğrileri) yöntemi kullanılmıştır.
Sonuçlar ya da Bulgular: Yapılan analiz, verilerin doğrusal olmayan ilişkisini başarılı bir biçimde ortaya koymuş, kullanılan değişkenler sermaye yeterlilik oranının %79.0 oranında açıklamıştır.“Toplam Nakdi Krediler/Toplam Mevduat, Takipteki Alacaklar/Toplam Nakdi Krediler, Toplam Menkul Değerler/Toplam Mevduat” değişkenleri sermaye yeterliliği üzerinde önemli derecede; “Dönem Net Kârı/Ortalama Özkaynaklar, Dönem Net Kârı/Ortalama Aktifler, Likit Varlıklar/Toplam Aktifler” oranları göreceli olarak daha az oranda etkili olmuştur. Faiz Dışı Gelir/Faiz Dışı Gider, BIST 100, Geniş Tanımlı Para Arzı, Reel Efektif Döviz Kuru, Sanayi Üretim Endeksi ve TÜFE değişim oranları sermaye yeterliliği üzerinde etkili bulunmamıştır.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Genel olarak bankaya özgü faktörlerin sermaye yeterliliği üzerinde etkili olduğu, makroekonomik faktörlerin ise etkili olmadığı söylenebilir.Introduction: This study examines bank-specific and macroeconomic factors that may influence the capital structure of the Turkish banking sector. The health of the banking sector fundamentally depends on two aspects; the soundness of asset structure and the robustness of capital structure. Therefore, analyzing capital adequacy in the banking sector is of great importance.
Method: The study utilizes the MARS (Multivariate Adaptive Regression Splines) method using monthly data from 64 banks covering the period from October 2012 to December 2024.
Results or Findings: The analysis successfully reveals the nonlinear relationships in the data, with the selected variables explaining 79.0% of the variation in the capital adequacy ratio. The variables "Total Cash Loans/Total Deposits, Non-Performing Loans/Total Cash Loans, and Total Securities/Total Deposits" have a significant impact on capital adequacy, while the ratios "Net Profit for the Period/Average Equity, Net Profit for the Period/Average Assets, and Liquid Assets/Total Assets" have a relatively smaller effect. The variables "Non-Interest Income/Non-Interest Expenses, BIST 100 Index, Broad Money Supply, Real Effective Exchange Rate, Industrial Production Index, and CPI change rate" were found to have no significant impact on capital adequacy.
Discussion or Conclusion: In general, it can be stated that bank-specific factors have a significant influence on capital adequacy, while macroeconomic factors do not have a notable effect
Erken Cumhuriyet Dönemi Yurttaşlık Muhayyilesi ve İdeolojik Araçlar ile İnşası
Introduction: This article reveals the multifaceted role of ideological apparatuses in constructing citizenship as envisioned by the founding authority of the Early Republican regime.
Method: A historical analysis was employed in relation to the scope of the subjectand primary and secondary sources concerning imagined citizenship during the Early Republican Period were selected and analyzed.
Results or Findings: During this period, ideological apparatuses played a multifaceted role in constructing imagined citizenship, strengthening the Republican regime, building a modern nation-state on solid foundationsand establishing the intellectual and practical infrastructure for a modern, civilized life compatible with the Republic.
Discussion or Conclusions: During this period, imagined citizenship was conceived and attempted to be realized within an identity capable of modernization and development. This identity was aligned with positivist and secular thought and belonged to the regime within the field of action created by ideological Apparatuses. During this period, political authority made ideological apparatuses functional in a broad, multifaceted way within a framework of political subjects in order to construct citizenship.Giriş: Bu makale, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde rejimin kurucu otoritesinin tahayyül ettiği yurttaşlığın inşa edilmesinde ideolojik araçların çok yönlü işlevselliğini görünür hale getirmeyi amaçlamaktadır.
Yöntem: Çalışmada konunun kapsamı ile ilişkili olarak tarihsel analiz yöntemi kullanılmış, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde tahayyül edilen yurttaşlığa ilişkin birincil ve ikincil kaynaklar seçilmiş ve analiz edilmiştir.
Sonuçlar ya da Bulgular: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ideolojik araçlar; hem tahayyül edilen yurttaşlığın inşa edilmesi hem de Cumhuriyet rejiminin güçlü kılınması, modern ulus devletin sağlam temeller üzerine inşa edilmesi, Cumhuriyet ile uyumlu modern ve medeni bir yaşamın düşünsel ve eylemsel altyapısının sağlam temeller üzerine kurulması için çok yönlü ve geniş içerikte bir işlevselliğe sahiptir.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde tahayyül edilen yurttaşlık, ideolojik araçların oluşturmuş olduğu eylemsellik alanında rejime aidiyeti olan, Cumhuriyetin ideallerine ulaşma kapasitesine sahip, pozitivist ve seküler düşünce ile eklemlenmiş bir modernleşme ve kalkınmayı gerçekleştirmeye muktedir bir kimliğin içinde öngörülür ve gerçekleştirilmeye çalışılır. Bu dönemde siyasal otorite/iktidar, ideolojik araçları geniş bir içerikte ve çok yönlü olarak politik bir özne çerçevesinde yurttaşlığı inşa edecek şekilde işlevsel kılar
Medyanın İnsanlığa Karşı Suçlardaki Rolü: Ruanda ve Ukrayna Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz
Introduction: This study explores the dual role of media in crimes against humanity. Media may at times amplify hate and incite violence (as in Rwanda), while at other times it may expose truth and contribute to the pursuit of justice and accountability (as in Ukraine). Understanding this dual capacity is essential for developing legal and ethical safeguards in the digital age.
Method: Using a qualitative methodology, the study conducts a comparative analysis of the Rwandan genocide and the war in Ukraine. Based on court judgments, print and visual media sources, and NGO reports, it analyzes how media functioned either to fuel violence or support accountability.
Findings: In Rwanda, RTLM radio played a central role in spreading hate speech and orchestrating mass violence. In Ukraine, open-source investigations and citizen journalism have aided in documenting war crimes and verifying them through digital tools. The contrasting roles illustrate that media’s impact depends heavily on its ownership, values, and the political environment in which it operates.
Discussion or Conclusion: The role of media in crimes against humanity is shaped not by the medium itself but by how and by whom it is used. These findings call for stronger international standards to regulate incitement and promote responsible media. Media literacy, press freedom, and digital evidence protocols play a critical role in preventing future atrocities.Giriş: Bu çalışma, medyanın insanlığa karşı suçlardaki ikili rolünü incelemektedir. Medya kimi zaman nefret söylemini yayarak şiddeti körükleyebilir (Ruanda örneği), kimi zaman ise gerçekleri ortaya çıkartarak adalet ve hakikat arayışına katkı sağlayabilir (Ukrayna örneği). Bu ikili doğanın anlaşılması, dijital çağda hukuki ve etik önlemler geliştirmek açısından önemlidir.
Yöntem: Çalışmada, nitel bir yöntem kullanılarak Ruanda soykırımı ve Ukrayna savaşı örnekleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Mahkeme kararları, yazılı ve görsel basın kaynakları ve STK raporları temel alınarak, medyanın ya şiddeti körükleyen ya da hesap verebilirliği destekleyen bir araç olarak nasıl işlediği analiz edilmiştir.
Bulgular: Ruanda’da RTLM radyosu, nefret söylemini yayarak ve soykırımı koordine ederek kitleleri harekete geçirmiştir. Ukrayna’da ise açık kaynak araştırmaları ve yurttaş gazeteciliği, savaş suçlarının belgelenmesine ve dijital araçlarla doğrulanmasına katkı sağlamıştır. Medyanın etkisi, sahiplik yapısı, etik normları ve bulunduğu siyasal ortama bağlı olarak büyük ölçüde farklılık göstermektedir.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Medyanın insanlığa karşı suçlardaki rolü, aracın kendisinden değil, nasıl ve kim tarafından kullanıldığından etkilenmektedir. Bu durum, nefret söylemini düzenleyecek uluslararası standartlara ve sorumlu medya pratiklerini teşvik edecek mekanizmalara duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Medya okuryazarlığı, basın özgürlüğü ve dijital delil protokolleri gelecekteki vahşetlerin önlenmesinde kritik rol oynamaktadır
Kant’ın Teorik ve Pratik Felsefesinde Tanrı Kavramının Konumu
Introduction: This study is concerned with Immanuel Kant’s understanding of God. Our study aims to reveal the position of God in Kant’s theoretical and practical philosophy.
Method: In our study, we examine the antinomy of the necessary being, the ideal of pure reason, the criticisms against the speculative proofs in favor of the unique existence of the object of the ideal of pure reason, and the theme of the moral postulate.
Results or Findings: The main finding of our study is that to the extent we take the ideal of pure reason as an ideal whose theoretical meaning is the transcendental ideal of pure reason and whose practical meaning is God, and thus as an ideal with both theoretical and practical manifestations, God occupies a positively central position not only in Kant’s practical philosophy but also in his theoretical philosophy. With this aim, function and claim, we believe that we will make a efficacious contribution to the Kantian literature.
Discussion or Conclusion: In order to accept the main conclusion of our study, we need to pursue the matter quite sensitively. Accepting this conclusion demands fidelity to the infallible limits Kant sets through his theoretical and practical criticism. When it comes to God, we have neither the right to violate the prohibitions of Kantian theory nor to ignore the demands of Kantian practice.Giriş: Bu çalışmada Immanuel Kant’ın Tanrı anlayışıyla ilgilenilmektedir. Çalışmamız Tanrı’nın Kant’ın teorik ve pratik felsefesindeki konumunu ortaya koyma amacını taşımaktadır.
Yöntem: Çalışmamızda zorunlu varlık antinomisi, saf aklın ideali, saf aklın idealinin nesnesinin varlığı lehine öne sürülen spekülatif nitelikteki argümanlara karşı ortaya konulan eleştiriler ve ahlaki koyut teması incelenmektedir.
Sonuçlar ya da Bulgular: Çalışmamızın temel sonucu, saf aklın idealini teorik anlamı saf aklın transzendental ideali, pratik anlamı Tanrı olan, böylelikle hem teorik hem de pratik görünümleri olan bir ideal olarak aldığımız ölçüde, Tanrı’nın yalnızca Kant’ın pratik felsefesinde değil ama aynı zamanda teorik felsefesinde de olumlu anlamda merkezi bir konuma sahip olduğudur. Bu amaç, işlev ve iddiaya sahip olan çalışmamızla Kant literatürüne etkili bir katkı sunacağımıza inanıyoruz.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Çalışmamızın temel sonucunu kabul edebilmek için konuyu oldukça hassas bir biçimde takip etmemiz gerekmektedir. Bu sonucu kabul etmek, Kant’ın teorik ve pratik eleştirisi aracılığıyla ortaya koyduğu şaşmaz sınırlara sadık kalmayı talep etmektedir. Tanrı söz konusu olduğunda ne Kantçı teorinin yasaklarını çiğneme ne de Kantçı pratiğin taleplerini görmezden gelme hakkımız bulunmaktadır
Sharenting’in Dijital Mahremiyet Boyutu: Toplumsal Normlar, Ebeveyn Stratejileri ve Mahremiyet Kaygıları
Introduction: With the widespread use of social media in the digital age, parents’ perceptions and concerns regarding their children's privacy have become increasingly complex. This study examines how the practice of sharenting intersects with perceptions and concerns about digital privacy. It also explores how factors such as educational background and the child’s gender influence these practices, within the framework of broader social and cultural norms.
Method: In the study, an online survey was conducted with three hundred parents from various socioeconomic backgrounds in İzmir, and semi-structured interviews were held with twenty parents. The data obtained through a mixed-methods approach were analyzed using descriptive statistics and thematic analysis.
Results or Findings: The findings reveal a complex relationship between sharenting, digital privacy concerns, and demographic variables. Digital privacy concerns are closely linked to parents’ educational levels. It was found that parents of daughters tend to approach privacy issues with greater sensitivity. Additionally, the continued sharing behavior of parents through various strategies highlights the “privacy-openness paradox.”
Discussion or Conclusion: Digital privacy is not merely a technical issue, but also a cultural and social one. Therefore, digital literacy programs should include components on privacy ethics and gender sensitivity. It is also crucial to enhance default privacy settings on social media platforms, ensure legal protections specific to children's data, and address socioeconomic inequalities. Future research should explore the long-term effects of sharenting from the perspective of children themselves.Giriş: Dijital çağda sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla, ailelerin çocuklarının mahremiyetine dair algı ve kaygıları giderek karmaşıklaşmaktadır. Çalışma, sharentingin dijital mahremiyet algısı ve kaygısıyla nasıl kesiştiğini incelemektedir. Ayrıca eğitim düzeyi ve çocukların cinsiyetinin bu pratiklere etkisi, toplumsal ve kültürel normlar çerçevesinde ele alınmıştır.
Yöntem: Araştırmada, İzmir’deki çeşitli sosyoekonomik düzeylerden 300 veliyle online anket yapılmış, 20 veliyle ise yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Karma yöntemle elde edilen veriler betimleyici istatistikler ve tematik analizle değerlendirilmiştir.
Sonuçlar ya da Bulgular: Bulgular; sharenting, dijital mahremiyet kaygısı ve demografik değişkenler arasında karmaşık bir ilişki olduğunu göstermektedir. Dijital mahremiyet kaygısı, ebeveynlerin eğitim düzeyiyle yakından ilişkilidir. Kız çocukları olan ebeveynlerin mahremiyet konusuna daha hassas yaklaştığı saptanmıştır. Ebeveynlerin, çeşitli stratejilerle paylaşım yapmaya devam etmesi de “gizlilik-açıklık paradoksu”nu ortaya koymaktadır.
Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Dijital mahremiyet sadece teknik değil, kültürel ve toplumsal bir meseledir. Bu nedenle dijital okuryazarlık eğitimlerinin mahremiyet etiği ve toplumsal cinsiyet duyarlılığını da kapsaması önemlidir. Ayrıca, sosyal medyada varsayılan gizlilik ayarlarının geliştirilmesi, çocuk verilerine özgü yasal korumaların sağlanması ve sosyoekonomik eşitsizliklerin giderilmesi önemlidir. Gelecek araştırmalar, sharentingin çocuklar üzerindeki etkilerini uzun vadede ve çocukların bakış açısıyla incelemelidir